vatan sevgisi
  Turkcemiz
 



Image Hosted by ImageShack.us
 
 Yazım kuralları
   
  
             
              JAPON EĞİTİM HEYETİ VE ÇANAKKALE
 

Türkiye'ye Japonya'dan bir eğitim heyeti gelir. Temas ve incelemeler yaparak, neticeyi yetkililere aktaracaklar. Gerektiği kadar da ikili işbirliği gerçekleştirecek. İşler buraya kadar çok iyi...

 

İncelemeler tamamlandıktan sonra her iki heyet Bakanlıkta toplanırlar. Japonların hakkımızdaki tespiti hayli ilginçtir:

"Sizin çocuklarınızda milli şuur yok".

Bizimkiler çok şaşırır!

"Bizim çocukların damarlarındaki kan milli duygumuzun kaynağıdır."

Yine de fazla ses çıkarmazlar! Ne de olsa, karşılarındakiler misafirdir! Sorarlar Japon heyetine: "Peki, Sizin gençlerinizde milli şuur var mıdır? Japon uzmanları anlatmaya baslar:

 

Biz gençlerimize ilkokula başlamadan "şok testler" uygularız. Mesela,uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir, bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren, onları söyle bir sarsar. Mini mini çocuklarımız teknolojinin bu baş döndürücü neticesini görerek testteki ilk şoku yaşarlar.

Bu şoktan sonra onları Hiroşima'ya götürürüz. Bölgeyi aynen koruyoruz.

Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir; en basit otun  bile burada yeşeremediğini gösteririz. Ve deriz ki:

"Eğer sizler çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz vatanınız, iste böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Hiçbir canlı yaşayamayacak hale getirir, size o haliyle bırakıp giderler.
Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız. Gerisi sizin bileceğiniz iştir.

Çocuklarımız bununla ikinci bir şok daha yasarlar. Sizlere sunu hatırlatalım ki, Türkiye'de birçok teknik elemanımız bulunmaktadır. Bunların herhangi birine bu konuyu sorabilirsiniz."

 

Bizimkiler şaşkınlık içinde sorarlar:

"-Peki ya Türkiye için bu açıdan tespitiniz var mı? Varsa gözlemleriniz nedir?"

Japonlar;

"elbette var" derler.

"Bizimkinden çok daha önemli. Bir tanesi Çanakkale Savaşları'nın olduğu bölge. Bu bölge gençlerinizin şok
olması için yeter de artar bile. Bir metre kareye altı bin merminin düştüğü bir savaşta, Türk'ler her şeye rağmen galip çıkıyor, olamayacağı olur hale getiriyorlar. En son teknolojiye ve donanıma meydan okuyarak, inancın galip geldiğinin ispatini yapıyorlar. Üstelik karsılarında tek bir düşman değil, müttefik güçler; sizin tabirinizle yetmiş iki millet var."

 
 

Evet m²'ye tam 6.000 Mermi!

 

Bunu biliyor muydunuz?

 

Not: 300 m2 lik bir tepe için 2 gece savaşıldı. m2' ye 50 ölü düşüyordu.

Cerrah paşadan gelen 130 son sınıf öğrencisi gönüllünün hepsi şehit oldu o tepede... O sene mezun verilmedi tıbbiyeden... Anlatacak çok şey var bu savaşta. Oradan geçen varsa tepelere kazınmış yazıyı bilir.

 

'Dur yolcu bilmeden basıp geçtiğin bu toprak bir devrin battığı yerdir'...

 

Allah 250 bin şehidimizin ruhunu şad etsin...

 

"Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayın!

 Beş yaşında idim. Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu.
Bir tane yere düştü.
Babaannem eğildi, aramaya  başladı.
Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya  çalışıyordu .
Çocukluk iste,

-Aman babaanne dedim.
- Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.
-Sen oturduğun yerden ahkâm  kesiyorsun, ' dedi.
- Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç  tanesinde  kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?'
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.

Aradan yıllar geçti.
Hukuk Fakültesinde öğrenciyim.
Alain'in proposlarini okuyorum.
Birden irkildim.
Babaannemi hatırladım.
Alain, bir  insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı  ihanet etmiş olur diyordu.
İlave ediyordu. Bir  iğnenin  üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el  emeği vardır diyordu.

On dokuz yıl evveldi.
Stockholm'e gitmiştim.
Bir otele indim.
Geceydi.
Sabahleyin, traş olmak i çin lavaboya  gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm.
'Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe  atmayın, yanda bir kutu var oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun' diyordu.
Doğrusu hayretler içinde kaldım.
Çocukluğumdan beri çelik eşya  denince akla İsveç çeliği gelir.
Birçok eşya  üzerinde'  İsveç çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı.
İste o  ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe  gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen  turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.

İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, televizyonlar bir haberi duyurur.
'Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz  lütfen  hazırlığınızı yapın.
Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi ols a, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç  ziyanına engel olun.'

Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı  yasayan insanlardır.
Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş,  hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir.
Böyleleriyle; evini mezat salonuna  çevirmiş zavallı, diye eğlenirler.
Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne  kadar acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.
Zamanın başbakanı meclisi  toplar.
Kürsüye çıkar.
Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;

-Şu andan itibaren der,
-Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış  borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir  şey  yemeyeceğim.
-Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.
Dediklerini yapar, en üstten en alta bir  israftan kaçınma kampanyası açılır.
Japonya bütün  borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün  kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını  söylemeye  gerek  yok.
Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını  gördüm.
Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...

*Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?

*Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle  örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.

Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,
Bir komutan bir orduyu,
Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu..

Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız.
Burada parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.

Şükrü KIZILOT'un yazısı:

SSK sigortalısının hangi hakları kayboluyor



O kadar çok ki... Hangisinden başlayalım.

Geçtiğimiz hafta yoğun şekilde tartışılan, bu hafta da tekrar değerlendirilmesi beklenen bu haklar, milyonlarca vatandaşı ilgilendiriyor. Belli başlı olanları sıralayalım.

EMEKLİ AYLIĞI ALT SINIRI DÜŞÜYOR

Şu anda SSK'lıya 558, Bağ-Kur'luya 320, memura da 741 YTL'den aşağı aylık bağlanmıyor. Yeni Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı ile aylık bağlamadaki alt sınır, asgari ücretin yüzde 35'i yani bugünkü ücrete göre 213 YTL olarak belirleniyor.

EMEKLİLİK KOŞULLARI AĞIRLAŞIYOR

Şu anda 7 bin gün olan, emeklilikte aranan prim ödeme gün sayısı, Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, her yıl 100 gün artırılıyor. 2028 yılında da 9 bin güne yükseliyor. Bu da emeklilik süresini artırıyor.

Mevcut sistemde emeklilik yaşı
kadınlarda 44-58, erkeklerde 48-60. Yeni sistemde, 2036-2048 arasında emeklilik yaşı; kadınlarda kademeli olarak 58'den 65'e, erkeklerde ise 60'dan 65'e yükseltiliyor.

AYLIK BAĞLAMA ORANI AZALIYOR

Şu anda, işçilerin çalıştığı ilk 10 yıl için yüzde 3.5, sonraki 15 yıl için yüzde 2, daha sonraki yıllar için yüzde 1.5 aylık bağlama oranı uygulanıyor.

Böylece 25 yıl çalışan işçi yüzde 65 aylık bağlama oranı üzerinden emekli aylığına hak kazanıyor. Yeni düzenlemeyle bu oran çalışılan her yıl için yüzde 2 katsayısı ile sınırlanıyor. Böylece 25 yıllık çalışan için aylık bağlama oranı yüzde 50'ye düşüyor.

ÖLÜM AYLIĞI ZORLAŞIYOR

Mevcut sistemde, ölüm aylığını hak etmek için 5 yıl sigortalılık süresi ile 900 gün prim ödemiş olma koşulu aranırken yeni yasa ölüm aylığı için 1800 gün prim ödeme arıyor.

ÖZEL HASTANE ENGELİ

Çalışanlar ile emekli, dul ve yetimler, yasa çıktığında, özel hastaneden yararlanabilmek için sağlık hizmet bedelinin yüzde 20'sini cepten ödeyecekler.

Evimizin yakınında bir halk ekmek büfesi var.

Dün sabah baktım, yaklaşık 30 kişi, bir ekmeği 5 Yeni Kuruş ucuz alabilmek için kuyrukta.

5 Yeni Kuruşun bile hesabını yapanlar başta olmak üzere, geniş bir halk kesimi için, özel hastanelerden yararlanabilmek, artık hayal olacak, kamu hastanelerinde kuyruklar oluşacak.

CENAZE YARDIMI İNDİRİLİYOR

Asgari ücretin üç katı tutarındaki "cenaze yardımı", bir asgari ücret tutarına indiriliyor.

GEÇİCİ İŞÇİLERE DÜŞÜK AYLIK

Düşürülen alt sınır nedeniyle, özellikle mevsimlik, geçici süreli ve yarı zamanlı çalışanlar, daha az aylık alma durumuyla karşı karşıya kalacaklar.

EVLİLİK YARDIMI DÜŞÜYOR

Yetim kız çocuklarına, evlenmeleri halinde, aylıklarının 24 katı tutarında ödenen evlilik yardımı (çeyiz parası), aylığının 12 katına düşürülüyor.

DUL EŞE İKİNCİ KAYIP

Çalışan veya gelir alan çocuksuz dul eşin ölüm aylığı oranı, yüzde 75'ten yüzde 50'ye indiriliyor.

GÜNCELLEME ORANI YÜZDE 30'A İNİYOR

Mevcut uygulamada SSK ve Bağ-Kur'da sigortalının üstünden prim ödenen kazançları "TÜFE + Gayri Safi Yurt İçi Hasıla Artış Oranı (Gelişme hızı)"nda artırılarak güncelleniyor.

Yeni Yasa ile kazançların güncellenmesinde gelişme hızının, yüzde 100'ü yerine yüzde 30'u kadar pay verilecek.

MALÛL AYLIĞI ZORLAŞIYOR

Bugün için 1800 gün prim ödemesi olan ve çalışma gücünün 2/3'ünü kaybedenlere malûl aylığı bağlanırken, yeni Yasa 1800 gün prim ödemenin yanında "10 yıl sigortalılık süresi" şartı getiriyor.

EMZİRME YARDIMI DÜŞÜYOR

5510 sayılı Yasa ile; doğum tarihinden itibaren doğum yapan sigortalıya veya sigortalının çalışmayan eşine, çocuğun yaşaması şartıyla 6 ay süresince asgari ücretin 1/3'ü oranında yapılması gereken emzirme yardımı, yeni Yasa ile bir defaya mahsus olmak üzere asgari ücretin 1/3'ü kadar ödenecek.

Yukarıda sıralananlar, SSK sigortalılarının Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'na göre, kaybolan haklarından bir kısmı.

Bunlar dahi "yeni düzenlemede kimsenin hiçbir hakkı kaybolmuyor" diyenleri tekzip ediyor. Kuşkusuz, bu konuda Başbakan'ı yanıltanları da...

 
   
   
   
   
   
   
 

 
 
  Bugün 9 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı!  
 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol